Tam da bu hevesler içindeyken ve İstanbul'da keşfedilmemiş bir kır bahcesi ararken Ataşehir'in tam ortasında arabayla bin kez geçip de fark etmediğim harika bir botanik bahçesini keşfettim..
Bahsettiğim yer, Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi..Ataşehir'de yanından geçerken ne var yahu bu kavşağın ortasında deyip içeri girmek için çok büyük bir heves uyandırmıyor aslında..Ama bir kez girin ve görün.. Güzel çiçekler, ağaçlar ve harika bir ortam var..Üstelik çok da öğretici..
Fotoda görüldüğü üzere ben, Japon Sakuraların (Japon kiraz ağaçlarına Sakura deniyor..Baharın gelişini müjdeleyen ağaç kendisi :)) arasında mest oldum..:)
İşte seyretmeye doyum olmaz ilham veren sakuralar..
Bunlar da botanik bahçesinden diğer çiçekler..her biri kendi doğal ortamında kendi familyasından çiçeklerle birlikte büyüyor ve isimleri yanında yazıyor..
Botanik bahçesinin şanslı ev sahipleri bu güzel ortamın tadını gayet iyi çıkartıyorlar..Özellikle bu kedicikten kopmam gerçekten çokkk ama çokkk zor oldu..
Burası da lale bahçesi.. Renk renk lalere bakarken, bahçenin hemen girişinde bulunan sümbül bahçesinin kokusuyla kendimden geçmedim desem yalan olur..
Ve minik İstanbul :) keşke gerçekten böyle olsa.. Bu köprünün üstünde tahmin edersiniz ki bir sürü komik poz verildi ama onları buraya koymammmmmm koyamammmm :)
Ve son olarak bu Zeytin ağacının gölgesi..Hafta sonu çok kalabalık ama hafta içi bir gün işten kaçın ve bir şişe şarabınızı alın yanınıza ve buraya mutlaka sevgilinizi de kapıp gelin..Zira kesinlikle şehirdeki en romantik yerlerden biri burası bence ..:)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder